BAĞIRSAK İŞÇİLERİMİZ BEYNİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?

Bağırsaklarımız bağışıklık sistemimizin %70-80'ni oluşturur.
Bağışıklık sisteminin çoğunun bağırsak duvarında olmasının bir sebebi vardır.

Bağırsaklarımız bağışıklık sistemimizin %70-80'ni oluşturur. Bağışıklık sisteminin çoğunun bağırsak duvarında olmasının bir sebebi vardır. Bağırsaklarımız, deriden sonra en fazla yabancı madde ve organizma ile karşılaşma ihtimali olan aynı zamanda dış dünyaya açılan bir sınır kapısı olma özelliği taşır. Yani vücudumuza girecek maddelerin seçildiği gümrük kapısıdır. Bakterilerde gümrük memurları gibi çalışırlar. Ne kadar memur o kadar sıkı denetim demektir.

Peki bağırsakla beynimiz arasında nasıl bir ilişki kuruluyor?
Beyinden bağırsaklara kadar inen vagus denen sinirle, hormonlarla, bağışıklık sistemi hücreleri ile, mikrobiotanın ( bağırsaktaki bakteri, virüs,maya ve parazitlerin toplamına verilen bir isimdir) ürünleri ile (Serotnin, dopamin,GABA gibi) bu iki organ arasında bağlantı kurulmaktadır.

Bağırsaklarımızda bakteri denilen, yüz trilyon kadar işçilerimiz vardır. Bu işçilerin toplam kilosu 2,5 yada 3 kilo kadardır. Bunlar bizden para istemezler bedavacıdırlar. Bedavadan yaşar, bedavadan yer, bedavadan konaklar ve çoğalırlar. Bunlar bizim için hiç durmadan çalışırlar. Bu işçilerin beyinleri, gözleri, elleri, kolları bacakları yoktur.. Grev nedir bilmezler. Hatta çıplak gözle bile görülemezler. Tek bir hücreden oluşmuşlardır. Kesinlikle bunlarsız bir hayat olamaz. Siz yaşadığınız sürece sizin için çalışırlar. Bu işçilerin iyileri ve kötüleri vardır. Bunlar hep bir dengede olurlar. İyi işçiler büyük çoğunluktadır. Kolay kolayda yerlerini terk etmezler. İşte siz ne zaman kendinize zarar vermeye başlarsanız onlarda yıkılmaya kötü işçileri yerlerine bırakmaya küçülmeye doğru hareket ederler. Hiçbir zaman tam teslimiyet olmaz ama, bu küçük küçülme bile bizi hasta etmeye yeter. Genellikle hastalıklarınız kronikleşir.

Bu bağırsak işçilerimiz neler yaparlar?
- Yediğimiz içtiğimiz gıdaları vücudumuzda yararlı olabilecek kadar küçük bir şekilde parçalanmasını sağlarlar. Bu oluşan yeni ürünlerde bağırsağımızdan kana geçer. Kana geçen ürünlerde vücudumuz tarafından kullanılır. Yani beslenmemize yardım ederler.
- Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirir.
- Gıdalarla almış olduğumuz zehirlerin bağırsaktan kana geçmesini engel olurlar.
- Vitaminleri, dopamin, serotonin, BDNF(beyin türevli nörotrofik faktörün), gama amino bütirik asit (GABA) ve glutamat gibi beyin kimyasallarını üretirler.
- Vücudun yangı yollarını kontrol ederek kronik hastalıklardan bizi korumaya çalışırlar.
- Hatta sizi iyi bir gece uykusu çekmenize bile bu işçiler sağlar.

Yutaktan makat kadar olan bölge tek epitelden oluşmuştur. Yani incecik bir zardan ibarettir. Bu işçilerin bir bölgedeki zafiyetleri zehirlerin yada istenmeyen proteinlerin kana geçmesi demektir.

Vitamin B ve vitamin K sentezini yaparlar. Vitamin B12'nin eksik olması depresyona bunamaya neden olur. Aynı şekilde serotonin ve dopaminin eksik olması duygu durum bozuklarına (Anksiyete , depresyon, panik atak gibi) enerji eksikliği gibi bir sürü şikayetlere neden olur. Dopaminin % 50'sini, serotonin ise %70-80 bağırsakta üretilir.

Bağırsaktaki bazı işçilerin(özellikle Lactobacillus helveticus ve bifidobacterium longum) azalması sizde sürekli bir anksiyetenin olmasına, stresle baş edememeye,kronik bağırsak enfeksiyonlarına, genel yangı olayının olmasına, beyin türevli nörotrofik faktörün (BDNF) yani beyin büyüme hormonun az salgılanmasına neden olur.

Bağırsak bakterileri tarafından salgılanan önemli kimyasal olan GABA, merkezi sinir sisteminde nörotransmitter olarak görev yapan bir amino asittir. Beyindeki aktarımları durdurarak ve beyin dalgalarını normalleştirerek sinirsel aktiviteyi yatıştıran ana kimyasal habercisidir. Başka bir değişle GABA stresten daha kolay kurtulabilmemiz için sinir sistemini daha dengeli bir hale getirir.

Bağırsak florasını bozan bazı nedenler ise, ilaçlar, kötü beslenme (hazır gıda, mısır şurubu, şekerli gıdaların tüketilmesi, tek tip beslenme gibi),patojenik bakteriler, çevresel zehirler, stres, ekmekteki glutendir.

Serotonin öncüsü triptofandır. Bağırsakda bulunan işçi bifidobacterium infantis triptofanı kullanılabilir hale getiriyor. Bu işçi azaldığı yada yok olduğunda kişiler anksiyete ve depresyondan kurtulamazlar. Bunun yerine sürekli olarak antidepresanlar kullanmak zorunda kalırız.

Bağırsakta aşırı derecede mayaların çoğalması ve kişinin de şekerli gıdalarla beslenmesi kişide alkol benzeri sarhoşluğa neden olur. Mayalar şekeri fermastasyon yaparak alkole ve alkolün yıkılması sonucu olana asetaldehide çevrilirler. Asetaldehit alkolün yıkım sonucu oluşan yan ürünlerinin en etkilisi en zehirlisidir. Bu madde proteinlerin yapısını değiştirebilme yeteneğine sahiptir. Asetaldehiditin değiştirdiği proteinler, bağışıklık sistemimize aşırı derecede uyararak antikorlar oluşmasına neden olur. Bu oluşan antikorlarda vücudumuzda benzer dokulara da saldırır. Bu benzer dokulardan en yaygınlarından biride miyelin proteinleridir. Miyelin proteini beyin ve sinir sistemimizde bulunur. Kendi antikorlarımız miyelin proteinine saldırdığında Multiple Skleroz (MS) denen hastalık ortaya çıkar. Bildiğiniz gibi bu hastalıklara otoimmün hastalıklar diyoruz.

Ekmek ve sütten zengin gıdalarla beslendiğinde glutenomorfin ve kazomorfin gibi proteinler üreten bu işçiler beyine sürekli mesaj yollayarak daha fazla ekmek ve süt tüketmemiz için bizi sürekli olarak uyarırlar. Buda bir kısır döngüdür.

Bağırsak geçirgenliği bozulduğunda otizm, hassas bağırsak, astım, MS,depresyon,anksiyete, parkinson Alzheimer gibi hastalıklara davetiye çıkarmış oluyoruz.

Bağırsağımızdaki işçiler kısa zincirli yağ asitlerini yapar. Bunlardan butirat isimli yağ asidi beynimizde bulunan frontal korteks ve hipokampus ta yer alan bölgeyi sıkılaştırır. Bu durum bizim zekâmızı ve öğrenmemizi iyi yönde etkiler. Butirat bu işçiler için iyi bir enerji kaynağıdır. Ayrıca bu kısa zincirli yağ asitleri şişmanlığı önler. İnsülin duyarlılığını artırır. İştahı azaltmadan şişmanlığı önler. Bağırsak geçirgenliği düzetmeye çalışır.

Görüldüğü gibi bağırsağımızda barındırdığımız bu misafirlerimiz yada işçilerimiz, bizim beslenme durumuna göre bizi iyileştirici yönde faaliyet yaptıkları gibi hastalıklarımızın kronikleşmesini de sağlaya bilmektedir. Bu yüzden işçilerimizin sağlığı bizim sağlımız demektir. Onlara ne kadar iyi bakarsak onlarda bize her zaman daha iyi çalışıp daha güzel proteinler üretip sağlığımızı koruyacaklardır.

Eskilerin dediği gibi "besinler ilacınız, ilaçlar besininiz olsun"