Vücudumuzdaki organların beslenmesi ve oksijenlenmesi için kanın tüm vücudumuzda dolaşması gerekiyor. Kanın pompalanma işlemini kalp yapıyor.
Kalbin kasılarak kanı pompalamasına sistolik tansiyon yani büyük tansiyonu denir. Kalbin kasılması bitip gevşediğinde kalbin tekrar kanla dolmasına diastolik tansiyon yani küçük tansiyon denir.
Kalp bir dakika içinde tüm vücudunuzdaki kanı dolaştırır. (Yaklaşık 5 litre kan pompalanır.)
Yetişkin bir insanda istirahat sırasında kalp dakika da 60-100 kez atar.
Kalbin kasılarak fırlattığı kanın atardamar duvarında oluşturduğu dalgalanmaya nabız diyoruz.
Kalp debisinin(kasılmasının) sabit olduğu bir durumda, damarların iç duvarında % 10'luk bir daralma (damarda direnç oluşacağından) tansiyonda % 50 oranın da bir artmaya sebep olur.
Normal tansiyon 130 / 85 arasındadır. Bunun üstündekilerde tansiyon yüksekliğinden bahsedilir.
Kan basıncımız (tansiyon) sürekli sabit değildir. Gün içinde yükselir ve tekrar eski durumuna gelir. Korku, heyecan, stres, spor kan basıncını artırırken, dinlenme uyku kan basıncını düşürür.
Tansiyon her iki koldan ölçülebilir. Sağ kol sola göre yarım yada 1 birim daha yüksektir.
Kan basıncı, beyin ve böbreküstü bezlerinden salgılanan hormonların uyumlu çalışması ile olmaktadır. Buna Hipotalamo-Hipofizer-Adrenal (HHA) yol denilmektedir.
Kan basıncı damar duvarında bulunan ve basınca duyarlı baroreseptörler tarafından algılanır. Damarlarda kan hacmi azaldığında büyük damarlarda bulunan reseptörleri uyarılarak (sinir uçları ile ) beyne (hipotalamusa ) iletilir. Beyin sempatik sinir sistemini hareket ettirerek nabız sayısını artırır ve damarların daralmasına sağlar. Böbrek damarlarında daralma, tuz ve su tutulmasına neden olur. Amaç beyne yeterli miktarda kan gitmesini sağlamaktır.
Damarlarda dolaşan kan azaldığında, böbrek atardamarında da kan basıncı düşer. Yüksek basınç reseptörleri basınçtaki bu düşüklüğü algılayarak Renin salgısını artırır. Renin de angiotensin II ve aldesteron artırır. Bunlarda böbreklerde su ve tuz tutulumunu artar. Böylelikle düşen tansiyon normale döner.
Kısa süreli korku, stres, gerilim, sinirlenme, aşırı soğuk ve sıcak da HHA aktifleşmesine neden olur. Kısa bir süre sonra bu yol tekrar eskisi gibi normale döner. Bu yolun aktifleşmesi bedenin ortama uyum sağlaması içindir. Bu yolla kan şekeri ve kolesterol yükselir, mide asid salgısı artar, kalp hızı ve tansiyon yükselir, vücudun savunma-bağışıklık sistemi aktif hale gelir.
Hâlbuki uzun süreli stres, unlu gıdaları ve şekerli gıdaları tüketme durumunda bu yol bir türlü normalleşemez. Normalleşme olmazsa tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, astım, guatır, alerjik hastalıklar, kalp-damar hastalıkları, beyin-damar hastalıkları, ruh hastalıları, bazı cilt hastalıkları, bağışıklık sistemi hastalıkları, mide- barsak hastalıkları gibi hastalıların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Beyne yeteri kadar kan gitmediğinde Renin-Angiotensin-Aldesteron (RAA) sistemi etkinleşiyor. RAA sistemi böbreklerden atılan tuzu ve suyu tutuyor. Ayrıca hayati önceliği olmayan kas, deri, eklem gibi dokuların damarlarını büzüştürüyor. Bu dokular susuz kalıyor. Buruşuyor. Böylelikle tansiyon yükseliyor. Ayrıca eklemlerdeki dokuların uzun süreli susuz kalması da ileride eklem rahatsızlıklarının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Görüldüğü gibi tansiyon bir neden değil sonuçtur. Bu önemli olan nedeni ortadan kaldırmak gerekiyor sonucu değil. Halbuki günümüz tıbbı nedeni değil sonucu tedavi etmeye çalışmaktadır. Halbuki tansiyon tedavi edilemez. Sadece ötelenir. Oyalanılır.
Vitaminler
D vitaminin aktif formu (1,25-OH D vitamini) tansiyonu yükselten reninin aktivitesini azaltıyor. Damarların düz kas hücrelerinde bulunan D vitamini kas hücre büyümesini, iltihabı ve pıhtı oluşmasını azaltıyor. Ayrıca herkesin bildiği gibi D vitaminin azalması bağırsaktan kalsiyum emilimini azaltıyor. Bunun üzerine artan Parathormon(PTH) kemikten kalsiyum kana geçmesini sağlar. D vitaminin azalması ve buna bağlı olarak ta parathormonun atışı damarda düz kasların kalınlaşmasına yol açıyor. Bu da damar direncin artmasına neden oluyor.
K2 vitamini, Vitamin D kadar önemlidir. Kemiklerin ve damarların sağlamlığı için önemlidir. Hücre büyümesinde, doku yenilenmesinde ve kanserden korunmada önemli etkileri vardır. K vitamini barsak florası tarafınca yapılır. Barsak florasının bozulması durumunda eksikliği meydana gelir. K2 vitamini kalsiyumun kemiklerde ve diş de depolanmasını sağlar. Eksikliğinde yumuşak dokularda, eklemlerde ve damarlarda birikir. Buda damar setleşmesine neden olur. Sonuç olarak esnekliğini kaybeden damar tansiyona neden olur.
Mineraller
Magnezyum, kalsiyum ve potasyum kalp ve damar kaslarının kasılmasını ve gevşemesini kontrol eden önemli minerallerdir.
Diyetinizde kalsiyumda az gıdalar tüketiyorsanız. Tansiyonunuzun yükselmesine sebep olursunuz. En iyi kalsiyum kaynakları yeşil yapraklılardır. Bağırsaktan kalsiyum emilmesi için vitamin D'nin de yeterli miktarda olması gerekir.
Yeterinde sebze ve meyve tüketiyorsanız potasyumdan yeterli besleniyorsunuz demektir.
Eğer magnezyum düşük ise yine tansiyonunuz yükseliyor. Düşük magnezyum kalsiyum kanallarını uyarıyor bu da damarların büzüşmesine sağlıyor.
Yeşil yapraklı sebzeler düşük sodyum, yüksek potasyum, magnezyum ve kalsiyum değerleri ile tansiyon tedavisi için ideal yiyeceklerdir.
Kilo
Kaybedeceğiniz her kilo tansiyonun 2 birim düşmesine sağlar.