Son yıllarda şişmanlık aldı başını gidiyor. Çocuklar, gençler ve orta yaştaki gençler gün geçtikçe daha da şişmanlıyor. Sonuç olarak 1950 yılından sonra insanlar zayıflamakla uğraşır hale geldi.
Yine teknoloji sayesinde daha az bulunan gıdalar geliştirildi ve çoğaltıldı. Ülkemizde bazı sebze ve meyveler zor bulunurken artık kolay bulunur hale geldi. Zaman bizi üreten toplum olmaktan tüketim yapan toplum haline getirdi. Aşırı para hırsı tadı güzel ama insana hiç yararı olmayan gıdalar tüketilmesine neden oldu. İnsanlar bunları bilinçsiz tüketmeye başladı. 1940 yıllarında Türkiye'de bir kişi yılda 2 kilo şeker tüketirken son yıllarda 75 kiloya kadar çıktı. Üretilen gıdaların bozulmaması ve raf ömürleri uzun olsun diye içine insan sağlığına sözde bozmadıklarını söyledikleri katkı maddeleri koydular. İlk aşamada bunları yediğinizde gerçekten bir şey olmuyor gibi gelse de uzun yıllar sonra çalışan vücut sistemimizi yavaş yavaş bozarak hastalıkların kronikleşmesini sağladılar. Kronik hastalıkları iyileştirmek için de yeni ilaçlar geliştirildi ve kullanıma sunuldu bunlarda vücut sisteminin daha da bozulmasına neden oldu. Çünkü ilaçlar bir yerin iyileşmesini sağlarken diğer yerin normal çalışmasını bozdu. Böylece sistem bir kısır döngü halini aldı.
Zayıflamak isteyen kişiler genellikle diyetisyen, iç hastalık uzmanına ya da endokrinoloji uzmanına giderler. Bu kişilerin mutlaka kronik bir hastalığı da vardır. Hastalar bu kişilerce önerilen diyet ve egzersizleri genellikle ya yapmazlar ya da yapamazlar. Aslında hastanın beklentisi çok kısa sürede bir ilaçla bu işi çözmektir. Bu süreçte de istediğini yemeli, hiç hareket etmemeli, oturduğu yerden erimelidir. Şimdilik maalesef böyle bir tedavi bulunmamaktadır.
Bu şekilde ilgili birimlerden mutlu olmayan hastalar daha sonra mucize yaratacağına inandığı tedaviler peşinde koşmaya başlar. Bir ayda hızlı kilo verdiren diyetler, akupunktur, biorezonans, bitkisel ilaçlar peşinde koşarlar. Bu tedavilerle belli bir yere kadar bazen sonuçta alınabilir. Fakat sonuç genellikle hep hüsrandır. Özellikle bitkisel ilaçlarda bazen istenmeyen ölümler de olabilmektedir.
Öncelikle zayıflamak isteyen kişi şunu çok iyi bilmelidir. Mucize diye bir şey yoktur. Hasta diyetisyene gidip de hala zayıflayamıyorsa, yeme dürtüsünü kontrol edemiyorsa, hasta mutlaka zayıflama konusuyla ilgilenen bir hekime başvurmalıdır.
Öncelikle hasta genel bir muayeneden geçirilmeli, gerekli tahlilleri yaptırılarak kişinin vücudunun çalışıp çalışmadığı kontrol edilmelidir. Kişinin tüm öz geçmişi taranmalıdır. (Doğumu, kullandığı ilaçları, hastalıkları, ameliyatları, geçirmiş oldu stres ve travmaları, yeme alışkanlığı, bağırsak düzeni, çalışma hayatı gibi) Hastanın içtiği su, alkol, yediği tüm gıdalar, dışarıda yediği yemek sayısı, çeşidi ve sosyal yaşamı dahi değerlendirme içine alınmalıdır.
Tüm bu incelemeler sonrasında hastaya neler yapılacağı anlatılmalıdır. Hasta neyi neden yapması gerektiğini bilmeli buna göre hayatını yönlendirmelidir. Kısa vadede çok kilo vermenin doğru olmadığı söylenmelidir. Aylık 3 kilodan fazla kilo verilmemelidir. Kısa vadede sonuçlar genellikle hayal kırıklığı ile sonuçlanabileceğinden hedef genellikle uzun vadeli olmalıdır.
Yediğimiz içtiğimiz tüm gıdalarda farklı zehirler bulunur. Bu zehirler vücudumuz tarafından bertaraf edilmeye çalışılır. Fakat fazla zehirler genellikle yağlarda birikir. Yağda biriken zehirler siz zayıflasanız bile bu biriken zehir vücudunuzdan atılmadığı sürece siz yine şişmanlayacaksınız demektir. Belli bir süre zayıflarsınız ve zayıf kalırsınız ama sonra verdiğiniz tüm kiloları fazlası ile geri alırsınız. Çünkü zehirler sizin kilo almanızı ve yağlanmanızı ister.
Yeme dürtüsünü bir türlü kontrol edemeyenlerin bilinç altında derin depresyon her zaman olabilir. Yemek ruhumuzu sakinleştirir. Özelliklede şeker ve şeker türünden olanlar bizi mutluluk verir. Uyuşturucu gibidir. Ayrıca sürekli olarak açlık krizleri de yaşarsınız. Bunun çözümü hipnoz tedavisidir. Hem yeme dürtüsü kontrol altına alınır hem de depresyon nedenleri çözülüp hasta rahatlatılır. Bunun yanında bağırsak sistemimizi de onarmamız gerekiyor. Bağırsak sistemimizi çözemezsek bağırsak da yaşayan kötü bakteriler beynimize sürekli sinyal yollayarak yemek yememizi özelliklede şekerli gıdalar tüketmemizi isterler.
Zayıflamada üç hormon birbiri ile etkileşim halindedir. İnsülin, Leptin ve Ghrelin. Şimdi bu hormonlarımızı tanıyalım.
İnsülin nedir?
İnsülin pankreastan salgılanan bir hormondur. Görevi vücuttaki hücrelerin şeker ihtiyacını karşılamak, kandaki şekeri hücre içine sokmak ve fazla şekerin depolanmasını sağlamaktır. Kandaki şeker hücre içine girince kandaki yüksek şeker hemen dengelenir. Bir sebepten dolayı insülin şekeri hücre içine sokamazsa bu sefer denge bozulur. Kanda şeker yükselir.
Normal sağlıklı insanlarda hücrede insülin için bol miktarda algılayıcılar vardır. Bu nedenle insüline cevap vermede bir sorun olmaz. Ancak bir hücre acımasızca çok fazla karbonhidrat ve rafine şeker tüketerek bitmek bilmeyen bir şeker yığını ile yüksek insülin oranına maruz bırakılırsa adapte olabilmek için, hücre üzerindeki insülin algılayıcılarını bir kısmını kapatır. Böylelikle insülin geldiğinde kapısı kapalı çaldığını duymuyormuş gibi olur. Hücrenin bu duyarsızlığına insülin direnci diyoruz.
Hücreler tarafından kullanılmayan şeker kanda birikir. Beyin pankreasa sürekli insülin üretmesini söyler. Bu seferde kanda şeker ve insülin birlikte yüksektir. Aslında bir kısır döngü oluşmuştur. Kandaki fazla insülin fazla şekeri toplar karaciğere götürür orada yağa dönüştür. İşte kanda şeker miktarı hızla düşer fakat insülin hala kanda yüksektir. Bu yükseklik ise açlık krizleri doğurur. Yağlar öncelikle karaciğerde sonra iç organlarda birikir. Daha sonra göbek ve kalçalarda birikmeye başlar. Karın bölgesine ultrason yaptırdığınızda doktorunuz size karaciğerde yağlanma var diyorsa siz yağlanmaya başlamışınızdır. Karın ve kalçalarınız büyümüş ya da büyüyecek demektir. Zayıflamaya başladığınızda da öncelik yine karaciğerdeki yağlar gidecektir.
Şeker hastalarının kendine yaptığı insülinler kandaki şekeri düşürüyorlar bunu biliyorsunuz. Aslında bu yapılan insülin kandaki şekeri karaciğere götürüp yağ yaptırdığı için kandaki şeker düşmektedir. Genellikle tip 2 şeker hastaları bu yüzden şişmandırlar.
Düzenli, sağlıklı beslenirseniz ayrıca hareket eder ve spor yaparsanız, hücrenin şeker ihtiyacı artacağından hücre tekrar insülin algılayıcılarını fazlalaştırır. Kandaki şekeri tekrar hücre içine daha fazla almaya başlar.
Leptin Nedir?
Yağ hücrelerinin salgıladığı bir hormondur. Görevi iştahı ve kiloyu düzenler. Leptin ne zaman yemek yememiz gerektiğini ne zaman doyduğumuzu beyne ileten bir hormondur. Ayrıca enerjinin nasıl kullanılması gerektiğini de beyne iletir. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada bu hormonun eksik olması durumunda farelerin şişmanladıkları görülmüş. Bu farelere leptin hormonu verildiğinde farelerin zayıfladıkları görülmüştür.
Şimdi sizler hemen bu hormondan alıp zayıflayayım diyeceksiniz değil mi ?
Şişman insanlarda bu hormon zaten fazla olduğu için( insülin direncinde olduğu gibi) asıl sorun fonksiyonunun bozulmasıdır. Bu fonksiyonun bozulmasına sebep ise fruktoz (mısır şurubu) dur. Fruktoz insülin seviyesini çok yükseltmez. Bu yüzden doyduğumuzu da bilemeyiz. Fakat leptinin sinyalizasyonunu bozar. Sonuçta bu iki hormondan birisine vücutta direnç oluşmuşsa diğerinin fonksiyonu bozulmaktadır.
Ghrelin Nedir ?
İştahı tetikleyen bir hormondur. Mideden salgılanır. Ghrelin, büyüme hormonunun salınımı, enerji dengesi, besin alımı ve vücut ağırlığının ayarlanmasında görev alır. Bunun düzeyini ayarlayan midede yaşayan helicobakterpilori bakterisidir.
Peki zayıflamak için neler yapılmalı?
- Egzersiz / hareket
Şişman kişiler genellikle az hareket eden kişilerdir. Sürekli olarak yemek yemek ister genellikle de egzersiz yapmazlar. Bu kişiler kendilerini sürekli yorgun halsiz hissederler. Küçük bir yürüyüş onları genellikle yorar. Halbuki hareket fazla kalorinin yakılması demek olduğu gibi bağırsak mikrobiatanında doğru bir şekilde çoğalması demektir. Yani bizi şişmanlıktan koruyan bakterilerinin çoğalması, kötü bakterilerinin azalması anlamındadır. Sadece hareket ederek bir taşla iki kuş vurmuş oluyoruz.
- Kan tahlili
- Genel tıbbi muayene
- Vücudun düzgün çalışıp çalışmadığı kontrol edilmeli
- Varsa eksik vitamin ve mineraller yerine konmalı
- Bağırsak mikrobiatası düzenlenmeli
- Vücuttaki zehirlerden arınma işlemi yapılmalı
- Kişiye has sağlıklı beslenme programı düzenlenmeli ve uygulamaya geçilmeli
- Hipnoz tedavisi
- Ozon tedavisi